Bediüzzman “Hz. Mehdi benden sonra gelecek” diyor.

Adnan Oktar’ın 15 Ekim 2017 tarihli A9 TV röportajından


ADNAN OKTAR: Liseyi bitirdiğimde kıyamet alametlerine bakmıştım. “Mehdi gelecek” diyordu. Hoşuma gitti inşaAllah dedim. Risale-i Nur’u bir okudum gayet emin Bediüzzaman Mehdi’nin geleceğinden. “Yüz yıl sonra gelecek” diyor. Acayip detaylar vermiş. “Darwinizm’i yıkacak, materyalizmi yıkacak” diyor. “Geldiği vakit kendisi dahi kendisinin Mehdi olduğunu bilmez” diyor. “Yakın talebeleri onu imanın nuruyla tanırlar” diyor. “İstanbul’da çıkacak” diyor. Neden İstanbul’da çıkacağını da uzun uzun anlatıyor. “1980 yılında çıkacak” diyor. 1990,2000,2010 ve 2020 yıllarına işaret ediyor. O kadar kapsamlı ki 100 sayfa falan anlatmış. Yeni Asyacı, Nurcular da çıkmış diyor ki, “Mehdi ile ilgili bir şey yok burada” diyor. Kardeşim böyle bir söze ne denir? 100 sayfanın üstünde Mehdi’yi anlatıyor. “Yok öyle bir şey” diyor. Bediüzzaman’ın sağlığında da çıkartmaya kalkmışlar. Bediüzzaman “buraya gelin bakayım” demiş. Kendi el yazısıyla çıkarılan yeri düzeltmiş. Kendi orijinal el yazısıyla duruyor. ‘Mehdi ve şakirtleri’ kelimesini çıkartmışlar. Kendi el yazısıyla düzeltmiş, ‘Mehdi ve şakirtleri’ diye yazmış altına. Bak baskıda çıkartmamışlar ama tabii yüzlerce sayfa yani 100 küsur sayfa yazılı zaten de bir yerde hiç olmazsa oradan çıkaralım demişler. Oraya kendi el yazısıyla Arapça o mübarek elleriyle “Mehdi ve şakirtleri” diye yazmış. Orijinali duruyor şu an. Bak diyor, “şeddeli lamlar ve mim sayılsa bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar Mehdi ve şakirtleridir” diyor. 2010 yılının tarihini veriyor, 2010 yılı. Ta Şam’da Emevi Cami’de hutbede 1980 yılında Mehdi’nin çıkacağını söylüyor. Şam’da Emevi Cami’de yıllar önce. Yani inkar edecekleri gibi değil ama şu an illet oldular Bediüzzaman Mehdi’yi anlattı diye. Ben o zaman anladım. Gayet emin anlatıyor Bediüzzaman. Bak diyor ki, “kati kanaatimle söylüyorum” diyor. Tahmin falan demiyor. “Kati kanaatimle söylüyorum” diyor. Ve “Allah adına yemin ediyorum” diyor. “Bu yüzyılda İslam hakim olacak” diyor, gelecek yüzyıl. “Allah adına yemin ediyorum” diyor. Ve bak “gözümle görmediğim bir şeyi de yazmadım” diyor. Ne demek artık Allah bilir. Ve her dediği çıktı. “Mezarım yıkılacak” dedi doğru çıktı. Öleceği tarihi belirtti, doğru. 1971’de 12 Mart darbesinin olacağını bildiriyor ve bak hayret 80-90 yıl öncesinden 28 Şubat’ın tarihini veriyor. 28 Şubat’taki olayların tarihini veriyor. O kadar net bir insan. Cuma namazı için rica ediyor diyor ki oradaki cezaevi görevlilerine; “Ben yaşlı başlı insanım cami de şurada. Bırakın gidip namazımı kılıp çıkıp geleyim” diyor. Çünkü kasap hapishanesi zaten bu kadarcık izin veriliyor dışarı çıkmaya, “Beş dakika izin verin.” “Yok amca” diyorlar, “çıkamazsın” diyorlar. “Tamam” diyor. Hücresinde oturmaya başlıyor. Cuma için oradaki gardiyanlar camiye gidiyorlar. Bakıyorlar en önde safta Bediüzzaman imamın arkasında namazda. Resmi evrak bunlar şu an duruyor. Mahkeme dosyalarında duruyor. İmamın arkasında namazda. Şimdi gardiyanlar düşünüyor diyorlar, “şimdi kollarına girip hapishaneye götürsek ayıp olur” diyorlar. Burada bütün cemaat var. “Namazdan hemen sonra alır götürürüz” diyorlar. Namaz bitiyor secdeden kalkıyorlar tesbihat yaparken bir bakıyorlar Bediüzzaman yok. Koşarak cezaevine gidiyorlar. Bakıyorlar kapalı, şeyde duruyor yine, odasında duruyor. Bunu tutanağa geçirtiyorlar. Bu cezaevi müdürü, cezaevi savcısı. Bu çok büyük olay oluyor. Herkes biliyor bu konuyu. Tutanağa geçen bir konu. Bediüzzaman’a soruyorlar, “benim bir kerametim değil ben garibanın tekiyim” diyor. “Öyle bir şey değil” diyor. “Belki benim adıma bir veli” diyor “böyle bir şey yapmış olabilir” diyor. Belki Hızır (as) gibi insanın aklına geliyor. “Ben çıkmadım” diyor ama cezaevine baktıklarında yok yalnız. Orada bir garip asıl acayip olan o. Çünkü olay haber veriliyor cezaevine. Hemen koşup haber veriyorlar cezaevine. Hapishanedeki odasında yok. Küçük bir hücre, ufak yani öyle kapsamlı, karmaşık bir şey değil. Parmaklıklar var baktı mı görülüyor. Yok, içerde yok. Yine o telaşla geldiklerinde bakıyorlar ki bu sefer de içerde duruyor. Yine asma kilit duruyor. Bediüzzaman zannettikleri gibi birisi değil. Ben onu fark ettiğim için çok önem veriyorum. Mesela bak jandarma da eli arkadan bağlı, atla götürüyorlar. Kardeşim Allah’tan korkun. 80 yaşında adamın elini arkadan bağlamak çok korkunç. Azılı caniye bile yapılmaz bu. 80 yaşında adam arkadan eli bağlanır mı? Çok çok acayip bir hareket. Zulüm yani başka açıklaması yok. “Oğlum bir beş dakika müsaade edin namaz vakti geçecek, bir namaz kılayım” diyor. “Yok amca” diyorlar. “Öyle bir şey olmaz, mümkün değil” diyorlar. Duruyor o kervan. Oradan oraya nakil. Sürekli gezdirdiler biliyorsunuz o mübareği. Oradan oraya, oradan oraya, oradan oraya hiç nefes aldırmadılar. Bediüzzaman da çıkarıp veriyor o kelepçeyi. “5 dakika abdest alayım” diyor. Bunu duyunca tabii biz seviyoruz Bediüzzaman’ı.

Evet, dinliyorum.

ASLI HANTAL: Bediüzzaman’ın el yazısıyla yazdığı ‘Mehdi ve şakirtleri’ bölümünün görebiliriz.

GÜLEN BATURALP: ‘Mehdi ve şakirtleri’ ifadesi bazı neşriyatlarca eserden çıkarılmış. Kendi el yazısıyla ekliyor Bediüzzaman Hazretleri.

ADNAN OKTAR: Görüyor musunuz? ‘Mehdi ve şakirtleri’ bak. Bu kendi orijinal el yazısı. O jandarma orada hepsi Bediüzzaman’a bağlanıyorlar, jandarma askerleri. Sonra talebesi oluyor onlar. Bediüzzaman’a gidip geliyorlar o jandarma çocuklar. Ama çok acayip değil mi? Arkadan bağlı insan nasıl çıkar? Çelik yani bildiğin demir kelepçeler var ya klasik kilitli. Olacak iş değil bu. Çıkartıp nezaketiyle veriyor. ‘5 dakika abdest alayım’ diyor. Dehşet bir olay.

Bir de Bediüzzaman'ın Denizli'de iken ayrı ayrı üç camide birden halk görüyor. Diyorlar ki; "Bediüzzaman bizimle kıldı namazı, elhamdülillah” diyorlar.  Öbür aşağı cami diyor ki;  “Yok bizleydi. Sen niye yalan söylüyorsun?” diyor. Öbür camii de “bizle beraber kıldı namazı” diyor. Bu pek açıklanacak bir şey değil ama halk tabii o ara tutanak tutmadıkları için, şahitlere imzalatılmadığı için sadece sözlü şahitleri kaldı bunların. Yoksa mesela öbür şeylerde de birçok şeyde tutanak tutulmuş olsaydı  çok güzel olurdu ama tabii o kargaşa anları, zorluk anları  tutanak olmuyor ama Risale-i Nur’a baktığımızda bunu görüyoruz. Mesela Mehdi (as)’nin çıkacağı yer olarak hiçbir âlim net ve kesin olarak hadislerin dışında ‘İstanbul'da çıkacak’ demiyor. Bediüzzaman net ‘İstanbul'da çıkacak’ diyor ve net tarih veriyor, ‘1980 yılında çıkacak’ diyor. Net ve bak “İlk görevi Darwinizm’i yıkmak olacak” diyor birinci görevi. ‘En acil konu budur’ diyor en önemli konu. Ya kardeşim 90 yıl öncesinde bunu nerden biliyorsun? 90 yıl önce bu,” İsa Mesih” diyorlar “faaliyet yapacak mı?” “Yok” diyor Bediüzzaman. Yani “imani konularda çalışma yapmayacak” diyor,” sadece siyasetle ilgilenecek” diyor İsa Mesih. “Mehdi sadece imani konularla ilgilenecek” diyor. Yani çok şaşırtıcı.

Bak diyor ki Bediüzzaman;  “Bu hakikatten anlaşılıyor ki sonra gelecek”,  bak sonra gelecek,  “O mübarek zat” yani Mehdi, “Risale-i Nur’u bir programı olarak neşr ve tatbik edecek.” Benden sonra gelecek diyor ve bu insan Risale-i Nur’u uygulayacak tatbik edecek, neşr ve tatbik edecek diyor. Yani kendine göre, kendi uygun gördüğü yerleri anlatacak diyor. Bak diyor ki; “Ta ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde Risale-i Nur’un asıl sahipleri yani Mehdi ve şakirtleri Cenab-ı Hakk’ın izniyle gelir, o daireyi genişlettirir ve o tohumlar sümbüllenir, bizler de kabrimizde seyredip Allaha şükür ederiz.” diyor. Ya kardeşim bak “Mehdi geldiğinde ben kabirde olacağım” diyor. Bak “ta ahir zaman”, bak “ta” diyor, “ta ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde” yani internet, televizyon falan bunların olduğu bir dönemde “Risale-i Nur’un asıl sahipleri” yani bak Nurcular için siz asıl sahiplerisiniz demiyor, siz sahibi değilsiniz diyor, asıl sahipleri sonra gelecek diyor, asıl sahipleri. “Yani” diyor bak yani açıklama yapıyor “yani Mehdi ve şakirtleri, talebeleri Cenab-ı Hakk’ın izniyle gelir”, gelmiş demiyor gelecek diyor “gelir, o daireyi genişlettirir ve o tohumlar sümbüllenir biz de kalbimizde seyredip Allaha şükrederiz.” (Kastamonu Lahikası 60) diyor.
Bak diyor ki; “Mehdi’nin çok vazifeleri var” diyor Bediüzzaman, “siyaset âleminde, diyanet aleminde, saltanat âleminde ve mücadele aleminde çok dairelerde icraatları var” diyor. “Birincisi” diyor “fen ve felsefenin tasallutuyla” yani biyoloji ve felsefe ve paleontoloji bunları kullanarak “ve maddiyun ve tabiiyyun taunu” materyalizm ve Darwinizm, ateizm, “beşer içinde intişar etmesiyle” yani Darwinist felsefenin,  ateist felsefenin insanlık içinde gelişmesiyle “her şeyden evvel” bak her şeyden evvel, birinci vazifesini söylüyor “felsefeyi ve maddiyun fikrini” yani Darwinizm. Maddiyun; Darwinizm,  materyalizm anlamına geliyor, “Darwinist felsefeyi tam susturacak bir tarzda” bak susturacak demiyor, tam susturacak yani felç edecek tarzda imanı kurtarmaktır. Birinci vazifesi budur, Darwinizm’i yıkacak diyor. İki; “Ehli imanı delaletten muhafaza etmektir” diyor yani Darwinizm’e, ateizme Müslümanların düşmesini engellemek, şirkten onları uzak tutmak. Uzun uzun bunları anlatıyor Bediüzzaman ve bunları yapacak diyor. Niye anlamazdan geliyorsunuz, koskoca adamlarsınız, Allah'tan korkun utanın. Altmış, yetmiş yaşına gelmişsin, sakalın saçın bembeyaz olmuş daha hala Müslümanlara yanlış bilgi veriyorsun, sırf inat yüzünden. Bak Bediüzzaman diyor ki; “Ümmetin  beklediği” gelmiş olsa ümmetin beklediği der mi? Bak, “ümmetin beklediği, ahir zamanda gelecek zatın” insanda biraz utanma olur değil mi, açık değil mi bak buradaki? “Ümmetin beklediği” diyor bekliyoruz diyor, “ahir zamanda gelecek “diyor, “zat” diyor. “Üç vazifesinden en mühimi” üç tane vazifesi olacak diyor. “En önemli ve en kıymetli, en değerlisi olan imanı tahkik” yani iman hakikatlerini anlatacak kitaplar çıkaracak diyor, yani Allah'ın varlığını, birliğini, iman hakikatlerini bilimle, felsefeyle anlatacak insanlara diyor ve “üç görevin üçünü de yapacak” diyor. Niye anlamazdan geliyorsunuz?